30 Mart 2008 Pazar

ÇAKMADAN KORKUYORLAR !!!

700 milyon Euro'yu aşkın cirosu olan , İtalyan lüks
giyim markası Paul & Shark Yachting 'in sahibi
Paulo Dini bir süre önce Türkiye'de üretim
yaptıklarını , memnun kaldıklarını ancak taklit
ürün sorununun aşılmadığı bir ülkede üretim
yapmayacaklarını belirtti.Taklit yüzünden
Türkiye ' de üretimden korktuklarını vurgulayan
Paulo Dini,''Burada üretim yapıp başka ülkelere
de ihracat yapabiliriz ama yapamıyoruz.Taklit
ülkenizde büyük bir sorun.Fikri mülkiyet
haklarına daha çok önem vermelisiniz.Alınan
önlemler iyi ama yeterli değil. Durum değişirse
üretime sıcak bakabiliriz'' diyor.peki ; şimdi
benim bir sorum var . Diğer markalar ne yapıyorlar
bu emitasyon olayına ?! Neden onlarda Paul
& Shark Yatching firması gibi tepki
göstermiyorlar bu emitasyon hadisesine ?
Lacoste , Diesel ,Tommy Hilfiger nerdeler ;
yoksa onlar bu'' çakma'' olayından memnunlar
mı? Biraz önce saydığım iki, üç büyük firmadan
biri olan Lacoste üretimlerinin çoğunu Peru ve
bunun gibi Güney Amerika ülkelerinde yapıyor
ve ülkemizde de ''çakma'' Lacoste'ları görebilme
imkanımız oluyor. Neden onlarda Paul & Shark
Yatching firması gibi ;ürettikleri ülkelerde bazı
uygulamalara gitmiyorlar. Eğer sen dünya çapında
bir firma isen ve ürettiğin malları tüm dünya
giyiyor ise ; büyüklüğünü , baskınlığını , fazlalığını
o alanda göstermen gerekmektedir.

Türkiye'de perakendeciliğin çok iyi bir noktaya
geldiğini anlatan Paulo Dini , Türkiye pazarının
1997'de girdiklerini hatırlattı. 12 mağaza , 16
korner sayısına 2 yılda20 mağaza ve 20 korner
eklemek istediklerini açıklayan Dini,'' Türkiye'
de çok fazla büyüme niyetimiz yok. B ve A gibi
üst gelir grubuna hitap eden bir marka olarak bu
büyüklük yeterli'' diyor. Bana göre ; kendilerini
dünya çapında büyük giyim markası olarak
görenlerin, Paul& shark 'dan öğrenecek çok şey
olduğu açık. Firmaların özellikle de lüks giyim
firmalarının daha fazla satış yerine , geniş bir
kitleye seslenmek yerine ; bu '' çakma'' olayına
bişeyler yapmaları gerekir.

LG TÜRKİYE'DE BEYAZ EŞYA PAZARINDA

Her yıl yüzde 30 büyüyen ve 300 milyon dolar ciro elde eden LG Türkiye,nisandan itibaren beyaz eşya pazarında yer alacak.Firma, pazarlama çalışmaları için 10 milyon dolarlık bütçe ayırdı.Öncelikle Türkiye'de 1984 yılından bu yana irtibat ofisi ve distribütörleri aracılığıyla faaliyet gösteren Güney Koreli LG daha çok cep telefonlarıyla, LCD ve plazma ekran televizyonları ile tanınıyor.Bu sıralar firma iddalı olduğu bir diğer alan olan Türkiye'de beyaz eşya pazarına girmeye hazırlanıyor.LG'nin beyaz eşya ürünlerinin Türkiye'de fazla tanınmamasına rağmen dünyada 2. sırayı alması,LG'nin bu işte gerçekten iddalı olduğunu gösteriyor.LG Electronics 2006'da tüm dünyada çamaşır makinesinde yüzde 11,mikrodalgada yüzde 20,buzdolabında yüzde 10 pazar payına sahip.LG'nin Pazarlama Müdürü Kubilay Gökçe Kılıç'ın açıklamasına göre kendilerinin sahip olduğu bu başarı ile beraber genç nüfusuyla beyaz eşya tüketimi açısından büyük potansiyele Türkiye'nin cesaret verdiğini söylüyor.Eğer beyaz eşya alanında kuvvetli olan LG'nin Türkiye'de olması doğru bir karar.
Son dört yıldır her yıl yüzde 30 büyüyen LG Türkiye'nin 2007 cirosunun 300 milyon dolar ve şu an LG'nin pazarları arasında en hızlı büyüyen ülkelerden birinin Türkiye olduğunun altı çiziliyor.Kılıç'ın açıklamasına göre buharla çamaşır yıkayan çamaşır makinesi,LCD'li buzdolabı gibi premium ürünlerin pazara hareket getireceğini ve pazarı hareketlendireceği açıklamaları arasında.Tabii ki de yeni ürünler pazarda rekabeti harlandırır ve bu da ürünlerde çeşitliliğe ve yeniliğe yol açar.LG'nin yeni ürünler bazında gösterdiği bu tür atılımlar Türkiye pazarı için çok verimli olur.Öncelikli hedeflerinin yaygın ürün bulunabilirliği ve algılanmasıyla beraber güçlü bir marka kimliği yaratmaya çalışacaklar.Her zaman böyle olmuştur,öncelikli hedef yüksek satış rakamlarından çok,marka kimliğini oturtmaya ve hedef kitle ile güçlü bir iletişim oluşturmaktır.Gereken bağı zaten hitap ettiğin kitleyle oluşturabildiysen ne mutlu sana ne mutlu yaptığın ciroya:)Sonuç olarak,pazarlama çalışmaları için 10 milyon dolar ayırdıkları ve Türkiye'deki hedeflerinin uzun vadeli olduğunu,yerel üretime geçilmeyeceği söyleniyor.LG'nin Türkiye'deki beyaz eşya macerasına şimdiden bol şanslar.Bakalım pazarda ne gibi hareketliliğe sebep olacaklar.

18 Mart 2008 Salı

Teknoloji dünyasının en çok konuşulan telefonu IPHONE

IPHONE

Şu günlerde internetteki alışveriş sitelerinde, gazetelerde, haberlerde sürekli gördüğümüz dokunmatik ekranlı, şık görünümlü, süper özellikleri olduğunu sandığımız ıphone telefonlar teknoloji dünyasını şu sıralar en çok meşgul eden cihaz. Bütün herkes tarafından bu cihazın telefon dünyasında yeni bir çağ açtığı düşünülüyor. Çünkü yapılan reklâmlar, firma yetkililerinin ürün hakkında ki açıklamaları birçok ilk kuşak alıcı tarafından dikkatle izlendi ve başarılı da oldu. Bu sayede ABD de telefonun satışa sunulduğu ilk iki günde yaptığı 400 binlik satış rakamı da zaten reklâmların ve açıklamaların ne kadar etkili olduğunun en büyük göstergesidir. Firma yetkililerinin de yılsonuna kadar ki satış hedefleri 4 milyon kadar. Peki nerden çıktı bu ıphone? Apple zaten yıllardır ıpod a cep telefonu özelliği kazandırmaya çalışıyordu çünkü ıpod alan müşteri kitlesi firmadan bunu istiyordu ve sonunda başardılar. Yapılan reklamlar toplum üzerinde öyle bir etki bıraktı ki herkes bu telefonları her yerde bulabileceğini sanıyor oysa ürünün satışı sadece ABD de yapılmakta şu an için. Iphone lar 500 ve 600 dolar olmak üzere iki farklı fiyat üzerinden satışa sunulmuştur. Bunlar 4 ve 8 gb lık belleklere sahip olan iki ayrı modeldir. Peki bu ürünün maliyeti ne kadar? APPLE firması ürün başına 265 dolar 83 sent harcamıştır ve bunun en yüksek maliyetli kısmını 76,25 dolarla samsung tarafından üretilen işlemeci ve bellek oluşturmaktadır. Peki verdiğimiz para bu telefon için değer mi? Aslında bu telefon görünen aksine birçok özellikten mahrum. Bunlar; 3g desteği yok yani müşteri bu telefonla internete bağlanmak için GPRS/EDGE kullanmak zorunda. Artık son zamanlarda 3G desteği orta seviyedeki hemen her telefonda var.(NOKİA N73) Java ve flash desteği yok. İçerisinde ki pil çıkarılamıyor bu yüzden 300 – 400 şarjdan sonra müşteri fahiş fiyatlar ödeyerek değiştirmek zorunda bırakılıyor. MMS desteği yok. Tuşsuz yapısı nedeniyle tek elle kullanılamıyor. Fiziksel klavyeside yok.2 megapiksellik kamerası var fakat video çekmek ve zoom yapma şansınız yok. Bunlar telefonu fotoğraf makinesi gibi de kullanmak isteyen müşteriler için gerçekten önemli. Anlık mesajlaşma desteği yok yani telefona MSN veya YAHOO yükleme şansımız yok. Telefona müzik atabilmek için APPLE’ın üretmiş olduğu ITUNES adlı programı bilgisayarınıza yüklemeniz gerekiyor. Tabi böylece kendi diğer ürününde kullanılmasını sağlıyor.FM radyosu da bulunmuyor. Bu kadar fazla para vererek içerisinde birçok özelliği bulunmayan IPHONE etkili reklâm ve etkili pazarlama örneklerinin en iyilerinden biri. IPHONE bu eksiklerini dünyanın en iyi mobil oyun üreticisi olan Gameloft la anlaşma yaparak 2008 yılı içerisinde ıphone’a uygun oyunlar üreterek kapatmayı planlıyor. Bu telefon tabiî ki görünüş olarak güzel ve insanların buna ilgi göstermesi normal bütün bu eksikleri ve zor kullanımına rağmen ıphone’ nun satışları her geçen gün artacaktır.

16 Mart 2008 Pazar

Youtube'un Reklam Devrimi

Dünya çapında popüler görüntü paylaşma sitesi olan ve milyonlarca insanın kullandığı Youtube’nin reklam fiyatları televizyon reklamları için istenen fiyatların üstüne çıkmış durumda. Bunun başlıca sebebide kullanıcıların ilgi alanlarını kolayca görebilmekte yatıyor. Reklamcılar için en büyük sorun hedef kitlelere daha kolay ulaşmaktır. İşte tam bu noktada zekice hazırlanmış bir yöntemle her kullanıcı izlediği videoda bulunun öğelerden ilgi alanları ortaya cıkıyor ve ona göre bir reklam zinciri oluşturuluyor. Tam olarak sistem hayata geçirilememiş olsada gelecek için umut vaat etmekte. Örnek vermek gerekirse: arabalarla ilgili bir videonun yanında motor yaglarının reklamının kullanılması , Cem Yılmaz'ın gösterisinden bir bölüm içeren videonun yanında biletix veya AROG reklamının bulunması gibi basıt bir mantık izlenmiş. Şimdiye kadar uygulanan genel kullanıcı kitlesine yönelik reklamlar vazgeçilecek olması ve videoya özel reklamların kullanılması Youtube'unda gelirlerinde büyük bir artış sağlamış durumda. Reklamların içerdikleri konulara göre ''tag'' lanıp ayrılması şu an için en büyük zorluk. Buna benzer bir uygulama http://www.rivver.com/ sitesi tarafından uygulanmakta. Videolara eklenen reklamların gelirinin yarısı ekleyen kişiye verilmekte. Hata bunların e-mail yoluyla paylasılmayla kazanılan gelirden fazladan pay alabiliyorsunuz. Ücretsiz üye olunan sitede yüklediğiniz videolarla ilgili istatistikleri ve reklam gelirlerinizi sitede ki hesabınızdan kolayca takip edebiliyorsunuz.
Buradanda anlaşılacagı gibi reklamcılık artık ulaşılamayan kesime ulasmanın yolları konusunda sınırları zorlamakta. Fikirin cok basıt olması kımseyi yanıltmasın, gercekten hedeflediğimiz kitleye ulasma konusunda bence gercekten dahice bir adım. Televizyona yada gazatelere ilanlar verip tüketicilere ulaşıp ulaşmadıgını konusunda endişelenmektense direk olarak tüketicinin ilgi alanlarının içine girilmesi ile kesin bir '' reklam '' yapılıyor.
Tabi bizim bunları ne kadar izleyebileceğimizde önemli bi unsur. Mahkemelerin kararıyla sürekli erişimi engellenen Youtube gibi siteler ülkemizde geliceğide merak konusu. Mahkemelerin haklı yada haksız oldukları konusunda bir eleştiride bulunmayacağım zira özgürlükler kısıtlanıyor diye ülke insanım ayakta. Fakat bir bakıs acısı olarak şunuda eklemek isterim: ülke değerlerine bu kadar saldırı varsa ve uyarılar işe yaramıyorsa bu tarz sitelere erişimin engellenmesi (heleki Türkiye gibi internetti sömüren bi ülke için) cok büyük maddi kayıplara yol açar. Ülkemizdeki kullanıcıların en az %30u günde bir kez bu siteleri kullanmaktadır. Burdan cıkarılacak ders ise Youtube'a girilmeyen 1 gün milyon dolar kayıp sağlamaktadır.
İşin başka bir boyutuysa Türktelekom'un bu kapamalardan dolayı bayram ilan edilmesi. Belli pilot bölgeler VDSL uygulaması başlatılmısken 30Mbit hızlardan bahsedilirken yurtdışı cıkıslarının artırılmaması yüzünden yakında Google'ı bile acamayacak hale gelirsek şaşırmayın. Gün içerisinde bile bağlantı hızları vadedilene yaklaşamıyor , hergun kullanıcı sayısı hızla artıyorken yurtdısı cıkısını sabit tutmak sadece internetin türkiyede ölmesini sağlar. Sanırım VDSL in gelmesinin sebebi olarak Doğan grubunun İP TV ye geçiş isteği olarak yorumlanmakta. Tv yayın yurtiçinde yapılacağından yurtdışı çıkışını da artırmaya gerek yok. Böylece daha cok paraya toplayıp yurtdışı cıkıslarınıda artırmıycaklar.

Not : Bilmeyenler için İPTV (Internet Protocol Television) Televizyon/ve veya görüntü sinyallerinin genişbant (kablo internet/DSL) kullanıcısı aboneler veya izleyicilere internet protokolü üzerinden dağıtıldığı sistemlere denmektedir. Bu sistem genel olarak geniş bant işletmecisi tarafından sağlanan internet bağlantısına paralel olarak aynı altyapı üzerinde tahsis edilen bir bant genişliğiyle sağlanır. IPTV kendi başına bir protokol değildir. Halen tüm dünyada 100 milyondan fazla evde genişbant internet bağlantısının kurulu olduğu bilindiğinden IPTV’nin önümüzdeki yıllarda çok büyük bir hızla gelişme göstermesi beklenmektedir.

10 Mart 2008 Pazartesi

CEP TELEFONU : ÇOCUKLAR+(yaşlılar)


Geçenlerde gazetelerin birinde bir haber okudum.
Haber aynen şöyle diyordu. ''Cep'te yeni hedef
çocuklar ve yaşlılar''.Haberin devamından size
bahsetmek istiyorum. ''Dünyada 2.7 milyar
aboneye ulaşan GSM sektöründe yeni hedef ,
70 yaşın üstü ve 8 yaşın altındaki kullanıcılar''.
Açıkçası , bu yazıyı okuduktan sonra şöyle bi
duraksadım.Bu kadar insan cep telefonunun
zararlarından bahsederken, 8 yaşın altındakiler
için cep telefonu üretmek nerden çıkıyor. Daha
sonra bir araştırma yaptım; cep telefonunun ufak
yaştaki çoçuklar için zararlarını öğrenmek için.
İngiltere Radyolojik Koruma Kuruluna göre ; cep
telefonları küçük çocuklarda tümör riski yaratıyor.
Açıklamalar bir yana dursun, ceptelefonunun
bize sağladığı avantajları ve yararları görmezlikten
gelemeyiz. Cep telefonumuz yoksa , varlığımızında
bir anlamının kalmayacağı günlere doğru koşar
adım gidiyoruz.Kısa sürede elimiz ayağımız
zannettiğimiz bu cihaz sayesinde konuşuyor,
yazışıyor,fotoğraf çekiyor,müzik dinliyor,
haberdar oluyor,hesaplarımızı düzenliyor,
ödüyor ,harcıyor ve daha pek çok şey yapıyoruz.
Ancak sağladığı avantajlar yanında bizden neler
götürdüğünü de kavrayabilmemiz gerektiğini
düşünüyorum. Yazımın ilk cümlelerinde de
belirttiğim gibi artık GSM şirketleri yeni
hedeflerini belirlemiş gibi gözüküyor. Benim
endişem şu ki ; yaşılar bir yana çocuklardan
neler götürebileceğini ,artık insanlarımızın böle
oyunlara gelmemelerini belirtmek istiyorum.
70 yaşının üstündeki birinin ya da 8 yaşının
altındaki bir çocuğun cep telefonlarından pek
te yarar sağlıcakları kanısında değilim.Ama
şunuda diyebilirsiniz:- aman efendim artık her
üretilen şeyin insan sağlığına zararı var , neyin
yok ki? . Size hemen bunun cevabını, önemli bir
profesörün referansıyla verebilirim.Prof. Dr.
Selim Şeker , kulağımızın neredeyse içine sokup
beynimize bu kadar yakın tuttuğumuz ,
elektromanyetik radyasyon yayan başka bir
cihazın olmadığını belirtiyor ve şöyle diyor:
''Diğer aletlerin kullanımında aldığımız zararları
vücut kendini yenileyerek berteraf edebiliyor ,
oysa cep telefonunu yoğun kullandığımız için buna
firsat vermiyoruz. Cep telefonun kullanımı gün
geçtikçe artıyor , dolayısıyla daha da bağımlı
oluyoruz ve tehlike giitkçe büyüyor. Burda
anlatmak istediğim şu ; her ürünün sağlığa
zararı var deyip , elimiz kolumuz bağlı
olmuşçasına oturmamızın, bunlara hiç bir tepki
vermemizin anlamı yoktur. Eğer böle giderse
genç nesil ortalama 40-50 yaşına gelince
hayatlarını kaybedecek ve dünya bir felakete
sürüklenecektir. Bakalım şimdi çocuklara ve
yaşlılar için yeni bir strateji geliştirenler,
o zaman telefonları satçak yaşlı bulabileceklermi..



9 Mart 2008 Pazar

DÜNYANIN İLK VE TEK DÜĞÜN KANALI


Geçenlerde uydu kanallarını şöyle bir incelerken daha önce gözüme takılan,ve bir türlü bakmaya fırsat bulamadığım ya da belkide üşendiğim için:), yayınlanan DÜĞÜN TV kanalına biraz göz attım.İlk önce baktığımda saçma geldi,bildiğimiz düğün çekimlerini almışlar yayına koymuşlar.İçimden dedim ki 'yav kardeşim sırf düğün izlemek için oturup bunu izleyen insan varmıdır diye'.Sonra internet üzerinden kısa bir araştırma yaparak esasında olayın gerçek yüzünü öğrendim.Esasında çok yaratıcı bir yatırımdı medya üzerinden.Birçok insanın yorumlarına baktım 'yav böyle birşeyde zaten Türklerden başkasının aklına gelmezdi' diye ilginç yorumlar vardı.Hakkatende öyle ama böyle birşey ancak Türklerin aklına gelirdi.Ama nasıl yorumlanırsa yorumlansın Mehmet Çoban'ın sahip olduğu DÜĞÜN TV sıradışı bir televizyon kanalı.Almanya'da yayın yapan kanal'ın temel hedefi,AB sınırları içinde yaşayan gurbetçi Türklerin düğün,nişan ya da özel toplantılarını dost ve akrabalarıyla paylaşmalarına aracılık etmekti.İnsanları biraz eğlendirmek ve elbette para kazanmak:)Mehmet Çoban kurduğu DÜĞÜN TV kanalıyla uydu üzerinden tv yayıncılığı yapan ve kıran kırana rekabetin olduğu yayıncılık sektöründe en yaratıcı patronlardan biri olduğu kesin.

Şimdi bu kadar emin nasıl konuşabiliyorsun diyebilirsiniz fakat araştırma firması Datamonitor'un verilerine göre 2006'da yüzde 26 büyüyerek 343 milyon dolar ciroya ulaştı.Uydu üzerinden yapılan televizyon yayını pazarı 2001 yılında yakaladığı 21.8 milyar dolardan 2006 yılında 49 milyar dolara yükseldi ve sonuçta yüzde 122'lik bir büyüme elde edildi.Mehmet Çoban bu fark yaratan projesiyle,yüksek rakamların bulunduğu bu sektörde,daha önce hiç girilmemiş bu alana yönlenmesiyle kendisine sadakatle bağlanan bir izleyici kitlesi oluşturabilmeyi başarmış.Onun için Çoban bu alanda yırtıcı bir rekabetten hayli uzak.Avrupa'da en fazla göçmen sayısına sahip olan Türkler olduğu içinde Çoban bu yönden hayli rahatlıyor.Hesaplara göre Çoban her yıl yaklaşık 900.000 euro para kazanıyor ve cirosuna 600.000 euroyu aşan reklam gelirleri de eklendiğinde sonuç 1,5 milyar euro'yu buluyor.İşleyiş bakımından incelediğinizde adamlar hakkaten tıkır tıkır işleyen bir sistem kurmuş.Size şöyle anlatayım;düğün ya da çeşitli etkinliklerinin yayınlanmasını isteyen Türkler bunu bir CD ye kaydetip kanalın Münih'teki merkezine götürüyorlar.Süresi iki saati geçmeyen görüntülerin yayınlanması için 350 euro ödeniyor ve yayın tarihi öğrenildikten sonra Türkiyedeki akrabalara haber veriliyor ve ekran karşısına geçiliyor.Günde 3 tane düğünden yola çıkarsanız kanal günlük 1000 euro kazanıyor,yalnızca görüntülerden!

Kanal yalnızca görüntülerden para kazanmıyor,bazen gurbetçiler düğünün canlı yayınlanmasını istiyorlar ve bu da onlar için yayın başı 5000 euro ya patlıyor:)Kanalda haftada iki adet müzik programı yayınlanıyor ve bir müzik programının yayın ücreti ise 500 euro.Bu döngünün kusursuz şekilde döndüğünü hesaplarsak Mehmet Çoban yıllık yaklaşık 1 milyon euroluk ciro yapıyor.Valla böyle bir sektörde kılını kıpırdatmadan para kazanmak ne güzel bir iştir,direk eline sürmeden aldığı görüntüleri yayına veriyor ve para kazanıyor,canlı yayınlara harcanan bir takım masraflar hariç.DÜĞÜN TV üzerinden yapılan bazı reklamlarda var,bunlar Türk kuyumcular ya da düğün malzemesi satanlar.

Mehmet Çoban'a sormuşlar 'böyle bir fikir nereden aklınıza geldi?'diye.Bir gün izlediği bir Alman kanalında seyrettiği bir tartışma programında ''Türklerin sosyal buluşma,kendilerini ifade ettikleri yerler camiler ve kahvelerdir.'' diye bir yorum duymuş ve bu yoruma isyan ederek ''O an Türklerin sosyalleşme alanının düğünler olduğunu farkettim''diyor Çoban ve böyle bir projeye adım atıyor.Camilerin ve kahvelerin yalnızca erkeklerin sosyalleşme ortamı olduğu,kadınlı-erkekli sosyalleşme ortamının en yaygın olduğu yerlerin düğünlerin olduğunu farketmiş.

Şu anda DÜĞÜN TV'de işler yolunda,24 saat yayın yapan DÜĞÜN TV bünyesine şu sıralar ''İthal Gelin'' adlı bir sit-com dizisi katma yolunda.Benim yorumuma göre gerçekten yaratıcı bir girişim,daha önce denenmemiş olması büyük bir avantaj,bu tür yaratıcı girişimlerin sektörlerde farklı yolların açılmasını sağlamasıda çok iyi bir durum.Bakalım daha ne yaratıcı fikirlerle karşılaşacağız...

5 Mart 2008 Çarşamba

AMACIMIZ NE !?

Son yıllarda özellikle kola çevresinde bir milliyetçilik
mücadelesi gözleniyor. Mekke kola ve Zem Zem kola, bunun iki örneği. Son bir örnek de ülkemizde
yaşandı: Kola Turka. Ben bunu bi reklam anlayışı olarak görmüyorum, amaç eğer ürün satmak ise , Kola Turka
reklamları hedefini bulmuş görünüyor.Bu tip reklam ların bazı sakıncaları olduğunu düşünüyorum.Bunun adı , ürün satmak adına halkların önyargılarını sömürmek ve özellikle de nefret duygusu yaratmaktan başka bir şey değildir.En önemliside taraf olgusu yaratmaktır.Pazarlamada bir markanın başka bir markaya göre belli şeylerden dolayı avantaj sağladıklarını görebiliriz. Bu son derece doğal bir yaklaşımdır, ancak; eğer bu rant milliyetçilik üzerinden , siyasi ve etnik kimlik üzerinden yapılyorsa , bu işin arkasında farklı düşüncelerin olduğunu görmemiz gerekir.
İleride artık insanlar Kola Turka içiyorlar diye ; müslüman , Coca Cola içiyolar diye ; müslüman değil gibi belli asılsız ve çirkin kalıp lara sokmazlarsa hiç şaşırmam. Asıl amacın artık ne ol duğunu görmemiz gerektiğini düşünüyorum , asıl amacın artık bu ülkeyi bölmek olduğunu , insanların dini istismar ederek belli başlı şeylerden rant sağlıyarak iktidara geldiklerini belirtmek istiyorum. Ben bu tür kampanyaların kısa vadede başarılı gibi görünmesine rağmen , uzun vadede işe yarayacağına inanmıyorum.Hatta ters tepeceğini düşünüyorum. Kola Turka kazandığı market payını büyük bir kısmını kaybedebileceğini bile söyleyebiliriz.






4 Mart 2008 Salı

Garanti Bankası'nın Yeni Hedef Kitlesi



Uzun zamandır Garanti bankasının internette çoban cocuk adıyla adlandırılan reklamını şaşkınlıkla izlemekteyim. Takdir edersinizki reklam garanti bankasın tarzına uymayan bir yaklasım içinde hazırlanmış. 1995 yılında reklam hayatına sucu cocuk goruntusuyle atılan garanti bankası: '' bankacılıktan kazandıklarımızı gene bankacılığa yatıracağız '' , '' daha cok hizmet daha cok müsteri demek'' sözleriyle iddalı bir gitiş yapmıstı. Bu reklam hala müziğiyle, siyah beyaz görüntüsüyle akıllardadır. İlerleyen yıllar garantinin sucu çoçugunu buyutmus garanti bankası hedeflediği genç dinamik kitleye yönelik bir sürü reklam hazırlamıstır. Özellikle cep telefonu , anahtarlık , saat seklindeki kredi kartları ingilizce popüler şarkılarla süslenerek hedef kitlenin beyenisine sunulmustur. İnternet bankacılığı konusundaki son reklamları ise : '' yazık deilmi Carlos'a'' Dünya'nın en hızlı sol kanat defans oyuncusunu kullanarak dinamik bir reklam hazırlamışlardır.

Garanti'nin geçmiş reklamlarına göz attıktan sonra bir çoban çoçugunun keçileri otlatması ve arkadaki saz ezgilerini biraz yadırgadım. Simdiye kadar bu kadar basırılı reklamlar cıkarmıs olan garantinin elbet bir amacı vardı bu reklamı yayınlamakta diye düşündüm. Özellikle internette reklamı bulup bir iki gün izledikten sonra aklımdaki soruların çoğuna yanıt buldum. Reklamı izlemeyenler için kısa bir özet geçmek gerekirse: tarlada keçilerini otlatan kucuk bir coban, bir kayanın ustune tastan küçük bir ev yapar , arkasından bi anda yer yarılır ve içinden fabrikalar yollar kısaca modern bir sehir cıkar ortaya. Kösedeki evdeyse cocugun modern bir hali belirir ve ezik çobanımıza el sallar. Bunu ilk izleyen herkes sanırım garanti bankasının hedef kitlesini değiştirdimi sorusunu aklına getirir. Gercekci bakmak gerekirse genç ve dinamik müsteri kitlesi atmlerin önünde bir ''hanzo'' çoban görseler muhtemelen para cekme işlerini ertelerlerdi. Bilindiği gibi bu kesim hem kendini köylü kesimden koparmıs hemde arasına sert sınırlar koymustur. Bulundukları yasam alanına bu insanların girmesi halinde evlerini terk edecek konuma bile gelmişlerdir. İstanbul, Ankara, İzmir gibi şehirlerde kurulmaya baslayan diyer bütün kentten kısaca düşük gelirli kesimden uzak kucuk apartman sehirlerinin amacıda sanırım budur: özel güvenlik , sosyal statüsünü belli eden evler, kımsenin bu alana erişemiyeceği düşüncesi vs.

Garanti bankasınınbu reklamla bir cok müsterisini kaybediceği düşünülebilir. Belirlediği yeni hedef kitlesini bu kadar acık bir sekilde belli etmek , Ziraat yada Halk Bankası hedef kitlesini kendine çekip bu 2 gruptan bir sentez yapma düşüncesi intahardan baska bişey deyildir. Aynı zamanda yeni hedef kitlenin getiriside tartısılacak seviyededir. Gelir düzeyi dusuk 10 kişidense bir banka için cok zengin 1 kişi her zaman cok daha karlıdır, ne yazıkkı capitalist düzen bunu getirir.

Tüm bu düşünceler kafamda dolaşırken reklamın sonunu dikatli izlemediğimi farkettim. Ekran yeşil olduktan sonra ortaya cıkan yazı aslında bütün bu düşüncelerimin yanlış oldugunu gösterdi bana : Türkiye' nin en cok kredi veren bankası Garanti. Kısa bir beyin fırtınasından sonra Garanti bankasının hedef kitlesini deyiştirmediğini aslında diyer kitleleri kendi hedef kitlesine katma düşüncesi aklıma geldi. Reklamda acık bir şekilde gözümüze sokulan sey küçük cobanımızın o evde o cocugun yerinde olma istemiydi. Tıpkı gercek hayatta köyden kente gelen kesimin İstanbul'un Reyna yasamına özenmesi ama asla kabul edilmemesi gibi. Biraz abartılı yaklasamda gerçekci olarak bakınca genç dinamik olupta Reyna'da Akmerkez'de oturmak isteyen bir suru düşük gelirli genç dinamik kesim var. Bu kesim köylülüklerini buyuk bir ölçüde bırakmıs ama sadece gelir düzeylerinden ötürü bu yasam tarzına kabul edilmemişlerdir. İşte burda Garanti bankası bu insanları kendi hedef kitlesinin içerisine katma isteğini belirtmektedir. Size kredi verelim, aldıgınız krediyle yatırım yapın ev alın , iş kurun ve sizde bu yuksek kesimin içine girme sansı yakalayın demekten başka birsey değildir bence. Aslında bankamız Ziraat yada Halk bankasının müşterilerini almak deyil onlarını kendi müsteri tarzına çevirme düşüncesi içerisine girmiştir. Böylelikle hem kısıtlı olan zengin dinamik hedef kitlesini kaybetmiycek, hemde diğer bankaların hedef kitlesini kendi kitlesi tarzına çevirebilecektir. Arkada çorak arazinin içinde bir anda olusan sanayi fabrikaları ( ilk görünen fabrikalar ) ardından olusan modern sehir ve evler o küçük çocugu nasıl etkilediyse eminim simdiden alt gelir düzeyindeki gruplarıda etkilemiştir. Dinamıklık öyesi kaybolmasın diye çobanın küçük bir cocuk olmasıda başka bir unsurdur.

Düşüncelerimi toparlamak gerekirse Garant Bankasının su anda farklı kitleleri bir araya getirdiğini düşünmüyorum. Bence asıl amaçları diyer bankaların kilelerini kendi kitlelerine çevirmektir. Bu deyişim içerisine girmek isteyen cok geniş bir kitle oldugundan Garantinin müsteri sayısını artıracagını düşünmekteyim, tabi su an sahıp oldugu müşterilerin '' sonradan görme'' olarak değerlendirecekleri bu insanları ne kadar hazmedecekleride merak konusu.

3 Mart 2008 Pazartesi

HER ŞEY MÜŞTERİ ÇEKEBİLMEK İÇİN


Bildiğimiz üzere bu sıralarda Garanti Bankası'nın internet sitesinden 1000 YTL'lik hisse alan ya da satan müşterilerine Audi A5 kazanma şansı verdiği ve bu sayede yeni müşteriler kazanmakla birlikte işlem hacmini arttırmayı hedefliyor.Bunun için çeşitli kampanyalar düzenleyen bankalar,bonus,puan,para puan ve uçuş milinden,lüks otomobile kadar çeşitli armağan ve promosyonlar vadediyor.Başka bir örnek vermek istersek,Denizbank 6 ay taksit öteleme imkanı sunuyor.HSBC ise,Pegasus Kart ile müşterilerine 20 YTL'lik uçuş mili hediye ediyor.Garanti Bankası Şubesiz Bankacılık Birim Müdürü Barbaros Uygun,Audi A5 kampanyasına başladıkları günden bu yana işlem hacminde,işlem yapan müşteri adedinde ve pazar payında başarılı bir artış trendi yakaladıklarını belirterek ''Dört haftada işlem hacminde ve işlem adedinde yaklaşık yüzde 25'lik bir artış sağladık.'' ve diyor ki ''Türkiye'de bu alanda yüzde 25 oranındaki artış,agresif hedefleri bulunan bir bankada,aşağı yukarı 8 aylık bir hedeftir.'' diye konuştu.Pazarlama yöntemlerinin içinde en yaygın yöntemlerden biri olan promosyon,gerçekten de insanların ilgisini çeken bir hadisedir.Örnek vermek istersek Coca-Cola'da bu yolla gerçekten büyük bir müşteri kitlesine ulaşmıştır(2,5 lt Coca-Cola alana 1 adet bardak hediye).Özellikle bankalar promosyon konusunda şuanda büyük bir ilerleme kaydetti.Garanti Bankasından söz etmiştik,Denizbank 'FitKredi' ile ilk taksidi 6 ay ertelenen kredi hazırladı.Kredide düşük taksit ve taksit tutarını belirleme imkanı veriliyor.15 Mart'a kadar 100 YTL'ye bireysel emeklilik yaptıranlara 50 YTL'likbonus hediye.HSBC ise Pegasus Kart ile müşterilerine 20 YTL'lik hediye uçuş mili veriyor.Advantage Kart'a sahip olan müşterilerine ise alışverişte nakit puana ek olarak uçuş puanı kazandırıyor.Bunun yanında TEB, 'molalı kredi' ile kredi ödeme süresi boyunca gecikme faizi olmadan,ödemelere her yıl 2 ay ara verme kolaylığı sağlıyor.

Her köşe başına bir mısırhane






Son günlerde etrafımızda ellerindeki bardakların içindeki mısırı kaşık kaşık yiyen insan sayısındaki artış mutlaka gözünüze çarpmıştır.Bunlar aslında yeni kurulmuş olan mısırane firmasının birer franchise verilmiş olan satıcılardan alınan mısrıları tüketen insanlardır.Bunlar düşük maliyetli bir yiyeceğin nasıl en iyi şekilde pazarlandığının birer örnekleridir.Çünkü orada satilan bütün ürünün maliyeti satıcıya sadece 0.40 kuruş olmasına rağmen bu ürünler bize 5 liraya satılıyor ve o kadar hızlı çoğalıyorlar ki nerdeyse her köşe başında bir mısırhane görmeniz mümkün. Tabi bu kültür nereden geliyor diye hiç araştıran oldu mu? Ben size söyliyim bizim SAYIN CUMHURBAŞKANIMIZ olan ABDULLAH GÜL'ÜN oğlu tarafından ülkemize sokulan tonlarca mısır en karlı ve hızlı şekilde nasıl eritilir tabii ki ancak bu şekilde yapılabilir.Ayrıca bu kadar pahalı ve lezzetli mısırlar kanserojen madde içeriyor.Çünkü bu ürünler önce vakumlanıp hava almayan özel torbalara konuyor ve donduruluyor daha sonra haşlanıp içine koyulan sebze çeşnisi,soya sosu, peynir gibi maddeler sayesinde güzel ve lezzetli hale geliyor, bunuda bize maliyetinin 10 katı gibi bir fiyatla satıp, hem insanların sağlığına hem de cebindeki parasına zarar veriyorlar.Bu da tabii ki Starbucks hadisesi gibi olacaktır. Çünkü bizim halkımız ilk çıkan herşeye muazzam bir talep gösterip daha sonra kendilerini geri çekiyorlar.Ben arkadaşlarımla geçen sene çok iyi hatırlıyorum mutlaka haftada üç dört defa starbucks tan kahve içiyorduk.Neymiş 7 ytl verip kahve içiyorsun onu içsen ne olur içmesen ne olur, bu sene ise daha sadece 2 defa Starbucks’tan kahve içtim ve kendimde bir eksiklik hissetmiyorum aklımın ucundan bile geçmez şu anda gidip de Starbucks’tan kahve almak.Bu mısırhane olayıda gelip geçici birşey sadece ilk heves.Türk halkı mutlaka bundan da bir iki sene içinde sıkılır.Sayın Cumhurbaşkanımızın oğluna getirdiği mısırlar için çok teşekkürler başarılarının devamını dileriz...



Ye Çikolatayı Kap Arabayı



Son günlerin yeni çikolata ve gofret satma tekniği olan çikolata yiyip hediye kazanma yada kadın elbisesi giyip çikolatayı bedavaya getirme gibi reklamlara ve kampanyalara çok kıl oluyorum. Kampanya hepimizin bildiği gibi ürünün ambalajının içinde olan şifreyi mesaj atarak çekilişe katılmaktan ibaret. Tek bir şifre göndermek büyük ödülü kazanmak için yeterli olsada tabiki de daha çok şifre yollayıp kazanma şansını artırmakta gerekiyor. Bu bilindik yöntemin beni kıl eden tarafı araba kazanmak uğruna dünyanın çikolatasını yiyeceğim, şifreyi mesaj atacağım ve çekilişlere katılacağım. Eee sonra? Şöle özetliyeyim yüzümün her yerinde sivilceler çıkacak, olan benim kontörlerime olacak bir de üstüne arabayı kazanamamanın verdiği hayal kırıklığıyla sağlam bir depresyon beni bekliyor olacak. Altıma Dodge Nitro'yu, Audi TT'yi veya BMW Z4'ü çektiğim vakit sivilcelerim olsada önemi yok diyenlere malesef katılamıyacağım. O suratla altına ne çekersen çek boş.


Bu tür kamyanlara bu kadar karşı olmamın sebebi bu güne kadar haydan gelen bir şeye sahip olamamam olabilir :) Haydan geleni bıraktım bakkala kim gitsin diye bile kura çektiğimizde çıkan hep ben oluyorum. Anlıyacağınız biraz şanssızım. Ama çevremdede hiç kimseden "Abi bir çekilişe şifre yolladım hediye kazandım" diye bir şey duymadım. Burdan tüm çikolata üreticilerine sesleniyorum bana araba yerine içi fındık, fıstık dolu çikolatalar verin. Artık araba verelim satışları arttıralım mantığından kurtulun ve daha yaratıcı olun.